Başarılı iş ve siyaset insanlarının karşısına çıkan önemli açmazlardan bir tanesidir. Bir iş insanı; aldığı kararların, yaptığı yatırımların olumlu sonuçlar göstermesi üzerine kendi kararlarına karşı aşırı güven duymaya başlar. Karşılaştığı, birlikte çalıştığı, görüştüğü bazı insanlar onun kararlarını eleştirebilirler. Ancak o, bunlara aldırmadan devam ettiğinde diğer insanları haksız çıkarıp başarılarına başarı katarsa bir özgüven patlaması yaşar. Bu özgüven patlaması adeta narsistik boyutlara ulaşır. Bu seviyeye çıkmış bir iş insanı, artık aldığı kararlarda kimseyi dinlemez. Kararlarını eleştiren insanları vizyonsuz, öngörüsüz, kötümser, karamsar olarak nitelendirerek çevresinden uzaklaştırır.
Bu duruma gelmiş iş veya siyaset insanları önemli hatalar da yapmaya başlar ve bunu fark etmezler. Firmalarının sağlığını ve geleceğini tehlikeye atarlar. Yanlarında sadece kendilerini onayan kişileri bulundurmak isterler. Bu duruma İkarus Sendromu adını veriyoruz.
Mitolojide geçen bir şahsiyet olan “İkarus’un”, babasının söylediklerini dinlemeyip güneşe yakın uçtuğu için, balmumuyla tutturulmuş kanatlarının çözülüp düşmesi temasına atıfta bulunarak adlandırılmıştır. Kişinin kendine fazla güven duyup, yapılan tehlikeli işte gerekli güvenlik önlemlerini almadan, aşırı risklere girme halidir. Pilotlarda ve motosiklet sürücülerinde daha çok görülür. Ne zaman ki bir motosiklet sürücüsü mükemmel sürdüğünü düşünmeye başlarsa, düşmesi yakındır.
İkarus Sendromu yaşayan iş insanları bu eğilimlerinin firmaya bazen zarar verdiğini, bazı kararlarında hata yaptıklarını fark ederek duruma önlem geliştirebilirler. Ancak narsistik bir yapıya sahip kişilerin bu eksikliklerini anlamaları veya kabul etmeleri zordur. Bu tür iş yerlerinin çok hızlı yükseldiklerini, ancak yerlerini koruyamadan düşüşe geçtiklerini ve ikinci kuşağa geçemeden yok olduklarını sıkça görüyoruz.
İkarus Sendromu başarıyla, tecrübeyle, o güne kadar ciddi bir problem yaşanmamasıyla ve genelde alınan kararların olumlu sonuçlanmasıyla oluşan güvene bağlı olarak aşırı risk alma durumudur. Zamanında çok başarılı olmuş, ancak bunu devam ettirememiş işletmelerde genelde gözlemlediğim bir durum. İşletme sahipleri o güne kadarki başarıların vermiş olduğu özgüvenle yoğun dış kaynak kullanarak yeni yatırımlar yapabilmekte veya yeni iş alanlarına, firmanın gücünün ötesinde kaynak ayırabilmektedirler. Bu gibi durumlarda karşıt fikirler dinlenmez; vizyonsuzluk ve korku olarak görülürler. Bodoslama yola devam edilir. Ancak koca firma o derece kırılgan bir hale gelir ki, en küçük bir ekonomik kriz, satışların biraz yavaşlaması, dövizin biraz oynaması gibi bir durum, yıkılmaz sanılan firmanın atlatamayacağı büyük bir fırtına haline dönüşebilir
Ülkemizde çok örneği vardır. Özellikle yönetim kurullarında profesyoneller değil, işten anlamayan aile eşrafının seçilmesi ve önlerine konulan her kararı imzalamaları durumu tetiklemektedir.